INDEPENDENT TÜRKİYE
HABER LİNKİ
Yangın sonrası çiftçinin tarlası, hayvancının merası yeniden hayat bulmalı… Fethiyeli şirket, bunun için yangın bölgelerinde ücretsiz su arama hizmeti verecek
Fethiye merkezli Geoteknik Zemin Araştırmaları şirketi, yangında maddi/manevi zarar görmüş kişilerin topraklarında su arama hizmetini ücretsiz verecek. Ancak bunun için sonbahar öncesi, yeraltı sularının en düşük seviyede olduğu zaman beklenmeli.
Çalışmaları NASA'nın veritabanına alınan jeofizik mühendisi, yangın bölgeleri için çalışacak
Nisan 2018'de Muğla'nın Fethiye ilçesinde kurulan Geoteknik Zemin Araştırmaları, "su fakirliği" riskinin uzun süredir farkında olan bir şirket.
Şirketin kurucusu Engin Erçetin, İstanbul Teknik Üniversitesi'ndeki yüksek lisansını hidrotermal dolaşımlar üzerine tamamlamış, İstanbul Üniversitesi'nde devam eden doktora eğitiminde ise kültürel mirasın korunması üzerine çalışan bir jeofizik mühendisi.
Erçetin'in Atlas Okyanusu'nun belli bir bölgesindeki deniz tabanı topoğrafyasının hidrotermal dolaşıma etkileri için ısı ve sıvı akışı modellemesi, NASA ve Harvard Üniversitesi'nin veritabanına alındı.
Bugünlerde ise Erçetin'in öncelik verdiği konu bir sosyal sorumluluk projesi olarak gördüğü, yangın bölgelerindeki toprağın rehabilitasyon süreci.
"Meracılıkla seracılıkla uğraşanların travmaları rehabilite edilmeli"
Aynı zamanda Fethiye Kent Konseyi üyesi de olan Engin Erçetin, büyüdüğü Fethiye'ye dört yıl önce yeniden taşındıktan sonra "Afet Gönüllüleri Projesi"ni başlattı.
İleri dağcılık eğitimi almış, yangın ve deprem anında belediyelerle koordineli olarak çalışabilecek 20-25 kişilik bir ekibi var.
AFAD'dan akreditasyonları olduğu için kriz sahalarına girebilen ekip, bugüne kadar İzmir depremine, Köyceğiz, Marmaris, Seydikemer yangınlarında, görev yapmış.
"Gündüz afet koordinasyon merkezinde, akşam soğutma çalışmalarındaydım. Akşam soğutması biraz daha zordur. Kapkaranlık alan, göz gözü görmez. 20 litrelik tulumbalarla yukarı tırmanmak zorundasınız. Bir bilgisi olmayan kişinin yapabileceği iş değil" diyerek açıklıyor Seydikemer'deki çalışmalarını Erçetin ve ekliyor:
Kriz anında herkesin elini taşın altına koyması çok güzel bir şey ama yakın ve uzak gelecekte başımıza neler gelecek, neyin hazırlığını yapmamız lazım buna odaklanmamız gerek.
Yangın bölgesinde bulunan vatandaşların, meracılıkla seracılıkla uğraşanların maddi ve manevi travmalarını bir şekilde rehabilite etmemiz gerekiyor.
"Toprağın tomografisini çekiyoruz"
"İnsanların toprağı canlandırmak için suya ihtiyaçları olduğunu biliyorum" diyen 31 yaşındaki jeofizik mühendisi, yangın bölgelerine ücretsiz sunacakları su arama hizmetini şu şekilde açıklıyor:
Jeofizik mühendisliği aslında toprağın tomografisini çekmektir. Su aramalarında da maden aramalarında da petrol aramalarında da yaptığımız belli bir alanı taramaktır. Ancak sondajı biz yapmıyoruz. Yani doktorluk gibi düşünürsek, biz kisti belirliyoruz. Biyopsiye gidecek numuneyi çıkarmak bizim işimiz değil.
Benzer şekilde inşaat öncesi zemin etütlerinde ya da arkeolojik kazılar öncesi yerin altındaki saklı kalmış bölmeleri, odacıkları araştırabiliyoruz. Mesela şu anda Antalya'nın Serik ilçesindeki Sillyon Antik Kenti'nde çalışmalar yapıyoruz.
Su aramalarında ise toprağın altına elektrik akımı gönderiyoruz. Suyun olduğu yerde elektrik iletkenliği yüksek, özdirenci düşüktür.
150-200 metre derinliğe kadar nerelerde muhtemel su vardır, nerelerde yoktur araştırabiliyoruz.
Özdirenç sürekli olarak artış gösteriyorsa "burada kesinlikle su yoktur" diyebilme yetisine sahibiz ama tabii ki bilimin genel kuralı olarak yanılma payımız da var.
Manyetik geçirgenlik, elektromanyetik dalga yansımaları, ses iletim hızı, elektrik özdirenç hesabı gibi parametrelerimiz var. Örneğin altın madeni aramalarında belli bir manyetik geçirgenlik seviyesi vardır. Doğru değerleri bulduğunuzda "Bu yüzde 95 altın ya da gümüş" diyebilirsiniz.
Orman arazileri değil, çiftçinin arazisinde arama yapabiliyorlar
Akdeniz ve Ege bölgelerindeki yer altı sularının uzun süredir azalma eğiliminde olduğunu hatırlatan Erçetin, "İnsanlar, yer altı suları çekildiği için doğal kaynaklarla kendi topraklarını sulayamaz hale geldiler" diyor.
Erçetin, azalan suyun da yanlış tarım ilaçlaması ile mevcut yeraltı suyunun faydasından çok zararının olduğuna değiniyor.
Biyolojik çeşitliliği azaltan bu ilaçlar, önce toprağa sonra yüzey sularına karışıyor. Devir daim oldukça bir noktada zehirli suları kullanılmaya başlanıyor.
Devlet Su İşleri'nin de düzensiz bir sulama politikası olduğunu belirten Engin Erçetin, toprak rehabilitasyonunun permakültürel bir tasarımla, sürdürülebilir hale dönüştürülmesi gerektiğini savunuyor.
Erçetin'in bahsettiği şey, toprağın ya da ormanlık alanların yeniden yeşillendirilmesi işlemi değil. Bunun inceliklerinin ziraat mühendislerine ait olduğunu özellikle vurguluyor.
Erçetin, "Ben gönderdiğim sinyallerle muhtemel su çıkış noktalarının kaç metrede ve nasıl olduğu konusunda bilgilendiriyorum. Bunun hesabını yapıp vatandaşa üç beş senelik rehabilitasyon süreçlerinde yardımcı olmaya çalışıyorum" diyor.
Erçetin'in açıklamasına göre kendilerinin yürüttüğü su arama çalışmaları orman vasfındaki bölgeler için değil. Çünkü buralar, Tarım ve Orman Bakanlığı'nın kontrolünde.
Ancak vatandaşın yanan zeytinlikleri, badem ve incir ağaçlarının olduğu yerler ile ilgili yardımcı olmaya hazırlar.
"Çökek ve Yuvarlakçay bölgesinde 5 yıl içerisinde heyelan tehlikesi var"
Jeofizik mühendisi Engin Erçetin'in yangından zarar görmüş bölgeler için önemli bir uyarısı var: Toprak kayması ve heyelan riski.
Ağaçların yanmasıyla toprağın su tutma gücünün de azaldığını söyleyen Erçetin, Independent Türkçe'ye bu durumu şöyle açıklıyor:
İklim değişikliği ile birlikte düzensiz yağışlar çoğalacak.
Örneğin, Köyceğiz'e bağlı Yuvarlakçay bölgesi gibi alüvyonal zemine sahip yerler, heyelana çok müsait.
Çünkü ilk 5-10 metre boyunca bir dolgu tabakası var. Ardından ana kaya geliyor. Ana kaya suyu geçirmeyen bir kütle ilk 5-10 metrelik alüvyonal zemini tutan da ağaçlar oluyor.
Bu ağaçlar yandıysa, yağışlar olduğunda toprakta suyu tutabilecek hiçbir şey yok.
Ağaç ne kadar büyükse kökü de o kadar derinde yer ediyor su tutmak için. Ağaç yandığında kökü de yüksek ısıya maruz kaldığı için kuruyor.
Kökünde canlı yaşam kalmayınca suyu tutma oranı düşüyor. Su tutma oranı düştüğü zaman topografik eğim ne tarafaysa o tarafa doğru bir akış meydana gelecektir.
Dağın tepesinden denize doğru 100 metrelik bir alan var. O tarafa doğru yüzeysel bir akış başlayacaktır. Bu durum da toprağı taşıyacaktır. Heyelan ve toprak kaymalarına sebebiyet verecektir.
Henüz sahada araştırma yapmadık. Riskin yüksekliğini bilmiyoruz. Ancak bir tehlike var mıdır, vardır.
Özellikle Seydikemer Çökek bölgesinde, Köyceğiz Yuvarlakçay bölgesinde yangınların olduğu yerde önümüzdeki beş yıl içerisinde heyelan tehlikesi var.
Bunlarla ilgili çalışmalar yapılması lazım. Bunu bas bas bağırarak söylüyoruz.
Doç. Dr. Aydın: Son orman yangınları tepe yangınıydı, toprağı tutacak alan çıplak
Daha önce Independent Türkçe'den Lale Elmacıoğlu'na konuşan Kastamonu Üniversitesi Dekan Yardımcısı ve Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Miraç Aydın da benzer konuya dikkat çekmişti.
Aydın, "Bazı yangınlarda bitkiler yanar ama ağaçlar çok zarar görmez, ancak son orman yangınları, tepe yangını dediğimiz, büyük ormanların ve bitki örtüsünün yandığı bir durum. Bu nedenle de alan şu anda çıplak. Yağış yüzeysel akışla, erozyona neden olur. Baraj ve göletlerimiz de sedimentle dolar" demişti.
Kaynak: https://www.indyturk.com/node/398991/